Yaşadığınız hayatı seviyor olmanız, dünyaya sevgi, merhamet, bağışlama ve bağışlanma duygusu yaymakta olduğunuz anlamına gelir.
Yaşadığınız hayatı seviyor olmanız, dünyaya sevgi, merhamet, bağışlama ve bağışlanma duygusu yaymakta olduğunuz anlamına gelir. Kendi kusurlarınızı, hangi davranışlarınızla kendi kendinizi hayal kırıklığına uğrattığınızı, kabul ettiğiniz sürece, daha derin bir anlayış keşfeder, özünüzü daha iyi benimsersiniz. Sizin kendinizin de tıpkı o yanıbaşınızdaki insan gibi, can acıtabileceğinizi, öfkelenip yüksek sesle konuşabileceğinizi ve hata yapabileceğinizi kavradığınızda o andan itibaren kendinize ve başkalarına karşı daha hoşgörülü olmaya başlarsınız.
Ebeveynlerinize, kardeşlerinize, eşinize, çocuklarınıza, ya da arkadaşlarınıza kızmış olabilirsiniz. Ama gelin bununla bir yüzleşelim; geçmişi yeniden yaşayıp düzeltmelerini sağlayamazsınız; bunu onlara yaptıramazsınız . Yine de bir seçme şansınız var. Ya öfkenize sıkı sıkıya bağlı kalacak, bunun hayatınızı zehirlemesine izin verirsiniz ya da kin ve antipatilerinizi bir kenara bırakmanın bir yolunu bulursunuz.
İnsanın kendisini incitenleri bağışlaması küçük bir başarı değildir. Ancak kendinizi onların yerine koyup, söz konusu davranışlarının sebebini oluşturan çaresizliği, korkuyu, ya da bilgisizliği anladığınızda; sizin kendinizin de aynı şeyi yapabileceğinizi, belki de yapmış olduğunuzu dürüstçe gözönüne aldığınızda, bağışlamak çok daha kolay olacaktır.
Affetmeyi reddettiğinizde, kendinizi dünyadaki diğer insanlardan ayrı tutarak, sanki siz onlardan daha kusursuzmuşsunuz gibi davranmış oluyorsunuz. Bağışlayıcı olduğunuzda ise, kendinizin de mevcut bilgileri dahilinde ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan diğer insanlardan bir farkınız olmadığını kabul ettiğinizi göstermiş oluyorsunuz. Hoş görülü olmak, kalbinizi diğerlerinin acılarına açmanızı sağlar.
“Beni incitmiş olanları affediyorum ve böylece, kendimi daha özgür hissedip, daha çabuk iyileşiyorum.”
Stephanie Marston